KULLUK
Kul olduğunu bilen, bu dünyada dilediği gibi ömür süremeyeceğinin şuurunda bulunan ve bu âlemde misafir olduğunun farkında olan bir insan kulluk vazifesini seve seve yerine getirir. Her an hayatı tadan, her an bedeninden istifade eden ve her ânı Allah’ın yarattığı bu alam içinde geçen insan daima kuldur. Onun emrettiği tarzda kıldığı namaz, kulluğun şuurunda olmanın, aczinin, fakrının, zilletinin şuurunda olmanın ve bunu el bağlama, bel bükme ve yüz sürme şeklinde ilan etmenin güzel ifadesidir.
CİNLER
Cinler vûcudu görünmeyen, fakat varlığı hissedilebilen latif ve ruhani varlıklardır. Cinler, insanlar gibi akıl, şuur ve irade sahibidirler. Yaptıklarından sorumludurlar. İyileri olduğu gibi, kötüleri de vardır. Kötü niyetli ve şerir insanların ve mahlukların şerlerinden korunmak için; Peygamber Efendimiz’e (s.a.v) yapılan bir sihir teşebbüsü üzerine nazil olmuş bulunan “Kul eûzü bi Rabb’il Felak ve Nâs” sûrelerini okuyarak Cenâb-ı Hakk’a sığınmak inşallah kâfi olur. Cinler doğarlar, büyürler, evlenirler, çoğalırlar, yaşlanırlar ve ölürler.
AKIL NİMETİ
İnsanı doğru yola götürüp istikamete ulaştırma kabiliyeti sebebiyle Kur’ân insanları akıllarını kullanmaya teşvik eder. Pek çok âyetin sonu “Düşünmüyor musunuz?” “Akıl etmiyor musunuz?” “Düşünen akıllar için bunda ibretler vardır” gibi ikazlarla biter. Bundan çıkarılabilecek bir netice de Kur’ân’ın aklı esas aldığı ve hükümlerini akla tasdik ettirdiğidir. Ancak bu akıl yaratılış maksadına uygunluğunu muhafaza eden akl-ı selim-dir. Esasen, aklın veriliş maksadı da mârifetullahtır. Cenâb-ı Hakkı tanımaktır.
KUR’ÂN’I NASIL OKUMALI
Hz. Âişe’ye (r.a) bir gecede Kur’ân’ı iki üç defa okuyanlardan bahsedildi. O şöyle karşılık verdi : “Okudular, fakat (aslında) okumadılar. Ben Resulullah ile bütün gece uyanık idim. Bakara, Âl-i İmrân ve Nisâ sûrelerini okudu. Hermüjde bulanan âyet geçtikçe dilekte bulundu; korku veren âyet geçtikçe de duâ etti. Allah’a sığındı. Demek ki, Kur’ân okunurken dikkat edilecek başlıca husus, onun ihtivâ ettiği hakikatlerin düşünülerek, tefekkür edilerek okunmasıdır. Bunun içindir ki âlimler, Kur’ân okunurken, “Kalb, dilin okuduğu âyetlerle meşgul olmalıdır.” derler.
MİSAFİRE İKRAM
“Misafir rızkını beraberinde getirir.” Ve “Misafir bir yer, dokuz bırakır.” Atasözlerimiz büyük bir gerçeği anlatmaktadır. Sadaka verilmekle ve ikramda bulunmakla malda bir azalmanın olmayacağı, bilakis bereket bulunmakla nimetin artacağı ve Allah’ın, gidenin yerini fazlasıyla dolduracağını ayetlerle bildirmiştir. Misafirden kaçan insan, nasipsiz bir insandır. Çünkü o insan misafiri ağırlamaktan duyulan zevkten ve misafirle gelen ve Allah’ın ikram ettiği bereketten mahrum kalmıştır.
AZ OLSUN FAKAT DEVAMLI OLSUN
Peygamber Efendimiz (sallallahu aleyhi vesellem) amelin çok olanını değil, devamlı olanını övmüştür. Devamlı olan işler her nedense insan nefsine ağır gelmektedir. Fakat sonraya bırakılan ve biriken işlerin ondan daha zor olduğu muhakkaktır. Bunun için “Sonra yaparım” telkini şeytanın ve nefsin aldatmasından başka bir şey değildir. Hayatımızı bulunduğumuz an bilip ibadet cihetinde değerlendirmezsek devamlı kayıptayız demektir. Aksi takdirde, yığılan ihmallerimizin altından maddeten ve mânen kalkmamız güçleşecektir.
İBADETİ GİZLİ Mİ YAPMALI?
“İbadet de gizli, kabahet de” şeklindeki düşünceler İslâmiyetin bu manasına tamamen aykırı düşen ve dini inançları vicdanlarda saklı kalmaya mahkum eden bir anlayıştır. Gariptir ki, bu düşünce ile ibadetlerin gizlenmesini savunanlar, kabahatlerini gizlemek ihtiyacını nadiren duymaktadırlar! Bir ibadet eğer farz nev’inden ise, hiçbir surette gizlemek doğru değildir. Bunları imkan nisbetinde açıktan yapmak, gizlenmesinden daha hayırlıdır. Eğer açıktan yapmakta hiçbir fayda olmadığı gibi riyâ endişesi de varsa gizlemek doğru olur.
ALLAH (C.C.) KAİNATI NİÇİN YARATTI?
Bilinen hazine ile bilinmeyen hazine hiçbir olur mu? Elbette olmaz. Çünkü bilinen hazine bilinmeyen hazineye nazaran daha büyük bir “Kemal” ifade eder. Eğer bu kâinatı yaratmamış olsaydı Rabbimizin Kemal sıfatında noksanlık olurdu. Rabbimiz bu sıfatı gereği kâinatı yaratmıştır. Nitekim birhadisi kudside Rabbimiz şöyle buyurmuştur: “Ben bir gizli hazine idim. Bilinmeyi murat ettim. Beni bilsinler diye mahlukatı yarattım.”
OLGUNLUK ALÂMETİ : HİLİM
İnsanı olgunlaştıran, yücelten kemal sıfatlarından biri de yumuşak huylu, ince ruhlu ve nazik olmaktır. Bu meziyetin sahipleri daima hürmete ve sevgiye layık olurlar. Hilim olarak bilinen bu sıfat hemen herkes tarafından sevilir ve takdir edilir. Bazı insanlar doğuştan yumuşak huylu, sakin ve hoşgörülüdür. Bu Allah’ın onlara bir ihsan ve ikramıdır. Bazı insanlar da aksine sert, kırıcı ve öfkeli bir mizaca sahiptirler. Fakat bu durum, onların hiçbir zaman hilim sıfatına sahip olamayacakları manasına gelmez.
KABİR VE DEFİN
Bir Müslüman kabre gömüldükten sonra bir müddet beklemek güzeldir. Bu bekleme sırasında Kur’ân okumak faziletlidir. Mülk, Vakıa, İhlas, Felak, Nas sureleri okunabilir. Sonra Fatiha Suresi, Bakara suresinin başı okunur ve sevabı cenazenin ve ehl-i imanın ruhuna bağışlanır, cenazenin affedilmesi için dua edilir.
Peygamber efendimiz (s.a.v) bir hadislerinde bu konuyla ilgili olarak şöyle buyurmuşlardır: “ Kardeşiniz için Yüce Allah’tan (c.c.) bağışlanma dileyiniz ve kendisine sükûnet ihsan etmesini isteyiniz. Ona şimdi soru sorulacaktır.”